Yazar | : | Dr. Öğr. Üyesi Kürşad DEMİRUTKU | ||
TED Üniversitesi Eğitim Fakültesi | ||||
Ankara |
Dünya çapındaki COVID-19 salgını sonrası, virüsün yayılmasını ve etkisini en aza indirgemenin bir yöntemi olarak karantina ve sosyal mesafelendirme önlemleri bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de alınmaya başlanmıştır. Sosyal mesafelendirme, virüsün etkilerinden kendimizi ve taşıyıcı olmamız durumunda başkalarını korumanın tek yolu olarak görünmektedir. Öte yandan, bu önlemlerin günlük yaşam pratiğimizi radikal şekilde değiştirmesi kaçınılmazdır.
Günlük yaşam pratiği çoğu yetişkin için sabah belli saatte uyandıktan akşam belli saatte uyuyana kadar rutin olarak yaptığımız bütün davranışları içermektedir. Bu davranışları belki de uzun yıllar boyunca tekrar etmiş olmamız bunları alışkanlığa dönüştürmüştür. Hoşumuza giden veya gitmeyen bütün alışkanlıklarımızın ortak işlevi, yaşamımızı öngörülebilir kılması, hayatımızın kontrolümüzde olduğu hissini vermesi, belirlilik ve kontrol hissi aracılığıyla da yaşamımızı anlamlı görmemizi sağlamasıdır.
Sosyal mesafelendirme önlemleri gereği rutin haline gelmiş alışkanlıklarımızı askıya almak zorunda olmamız, salgının seyrinin ve olası sonuçlarının ne yönde gelişeceğini bilmeyişimiz ile birleşerek insan doğası gereği aradığımız belirlilik, öngörülebilirlik ve kontrol hissi deneyimine tehdit oluşturmaktadır. Belirsizlik hissinin artması, geleceğe yönelik plan yapamamak veya anlık plan değişiklikleri yapmak zorunda kalmak kontrol hissini yitirmemize, yaşamımızı alışageldiğimiz şekilde anlamlandırma güçlüğü yaşamamıza neden olabilir. Sonuç olarak kaygı, korku, öfke veya kendini değersiz hissetme gibi duygular yaşamamız mümkündür.
Bu olası olumsuzluklarla başaçıkabilmenin ilk adımı, içinde bulunduğumuz durumun olağandışı bir durum olduğunu farketmektir. Bununla birlikte, alışkanlıklarımızı sürdürme isteğimizin normal olduğunu ancak kendi kontrolümüzde olmayan nedenlerle bunu yapamayacağımızı kabul etmemiz yeni duruma alışmamıza yardımcı olacaktır. Kendi kontrolümüzde olan şey ise, yeni koşullar altında hangi davranışlarla bu sürece uyum sağlayacağımıza karar vermektir. Bu yeni alışkanlıkları edinmek ise zaman alacaktır.
Alışkın olduğumuz çevresel etkilerden uzaklaşmak, kendimizle baş başa kalmak, yakın çevremizle daha nitelikli zaman geçirmek, daha önce yapmak isteyip yapamadığımız ve kendimizi değerli hissettirebilecek yeni alışkanlıklar geliştirmek için bize imkan verebilir. Bu zorunlu koşulları, gündelik yaşam pratiğimiz içinde zaman bulmakta çoğunlukla güçlük çektiğimiz “kendimizi yeniden keşfetme” fırsatı olarak görmemiz, bu olağanüstü durumu bir insan olarak kendimizi tanımadığımız yönlerimizle yeniden tanımak için bir deneyim olarak değerlendirmemiz mümkündür.